Bir istisna bile fazladır

Tanol Türkoğlu Y
Bir istisna bile fazladır

Demesi kolay yapması zor geliyorsa bir sıkıntı var demektir.

17 Mart Pazar akşamı oynanan Trabzonspor-Fenarbahçe lig maçı sırasında ve sonrasında yaşanan olaylar gündemin yeniden futbola odaklanmasına neden oldu. Öncelikle şu tespiti yapmak çok mu hatalı olur? Ne kadar çok olmamışlık, hamlık, beceriksizlik o kadar çok kamuoyu dikkati çekmek, gündeme yön vermek!

Futbol ülkemizde kamuoyunun en çok odaklandığını alanlardan. Hem bir parçası olmak kolay hem de herhangi bir bilgi sahibi olmadan ahkam kesmesi. Son yıllarda dünyanın her yerinde sosyal medyanın ve politik atmosferin ivmelendirmesiyle güç ve itibarını artıran nesnellikten uzak, gerçek-ötesi (post-truth) bakış açısı bu tür popüler toplumsal konuların yanlış yönde ilerlemesine de katkı sağlıyor.


Örneğin pazar akşamı oynanan maçın ikincisi yarısında Trabzonspor kulübesinin yapamadığını tribünler yaptı. İkinci yarıya 2-0 önde başlayan konuk takımı her fırsatta yabancı madde yağmuruna tutarak korkuttular, oyuncuların konsantrasyonunu bozdular. Sahaya su dolu pet şişe, plastik bardak, maytap vs. atmak futbol oyununun doğal bir parçasıymış gibi davranan orta hakemin otorite odağı olmaktan uzak tavrı tribünleri daha da cesaretlendirdi. Hatta önlerindeki yan hakemin dibine patlayıcı madde bir attılar. Orta hakem bu tecavüze bile tepki gösteremedi. Örneğin hakem dörtlüsünü soyunma odasına çekip, ev sahibi takım sorumlularına bu iş böyle devam ederse maçı iptal edebileceği sinyalini veremedi.

Sufilerin nefsi emmare dedikleri, adaleti-eşitliği dikkate almadan sadece kendi çıkarını düşünen ve bunun için de hiçbir kural, edep vs. tanımayan bu anlayış sonunda neredeyse galip geliyordu. Maç 2-2 beraberliğe ulaştı. Trabzonspor biraz daha teknik ve taktik enerjiye sahip olsa maçı kazanacak golü bile atabilirdi. Ancak ilahi adalet gölgelenmiş maçı yeniden aydınlığa çıkardı ve konuk takım attığı üçüncü gol ile sahadan galip ayrıldı.

Maç sonunda onca gerilimin ardından sahanın ortasında kazanma sevincini yaşama hakkı yokmuş gibi konuk takım oyuncularını linç etmek üzere sahaya giren taraftar ise tablonun bambaşka bir boyuta taşınmasına neden oldu.

Tüm bu olayların ardından federasyon değişsin, yabancı hakem gelsin gibisinden deva olmayacak çözüm alternatifleri önerilecektir. Bu pansumanların hiçbiri yaranın kalıcı olarak geçmesini sağlamaz. Çünkü futbol da geniş kamuoyunu etkileyen diğer toplumsal konular gibi bireyleri etkileme gereksinimi olan güç odaklarının kontrolü altında. Eskiden tüm mazeret kaynaksızlığa bağlanıyordu. Kulüplerin geliri az. Altyapılar eksik. Şimdi bu iki sorun da aşılmış durumda. Ancak sorunlar bin misli arttı. Çünkü kaynak arttıkça ondan istifade etmek isteyenler de çoğaldı.

Bireye değer vermeyen, onu siyasi ya da kişisel çıkarları için bir araç olarak gören yönetim anlayışı. Bilgiye değer vermeyen, “öteki”ne saygı duymayan bir toplumsal yapı. Bunlar olduğu sürece bu tür konular çözüme kavuşmayacaktır. Samimi olarak çözüm isteyen var mı o da tartışılır! Konunun içindeki her kişi ya da kurum kendisinden başka herkesin değişerek sorunun çözüleceğini varsayıyor. Önce kendini değiştirmekle işe başlamak “aptallık” olarak değerlendiriliyor. Onca kaynak aktarmış, stadyum yapmış, vergi borcu silmiş kamu yönetimi gerektiğinde kendisine istisna yapılmasını talep ediyor. Özelde futbol genelde ülke sorunlarının gerçekten çözülmesi için yola belki de şu düsturla çıkılmalı: Bir istisna bile fazladır!

Tanol Türkoğlu tanolturkoglu@gmail.com

*Bu yazı, HBT Dergi 416. sayıda yayınlanmıştır.

Tanol Türkoglu